21.yüzyılın çalışanlarının yetkinliklerinin ne olması gerektiğini okurken , kariyerimize adım atarken geliştirmemiz gereken yönlerimizi araştırdığımızda, bir iş ilanının “aranan nitelikler” kısmını okurken karşımıza sıkça çıkan bir ifade var : İletişim/Etkili İletişim.
Kişilerarası İletişim, Kurumsal İletişim, Kitle İletişimi, Kültürlerarası İletişim, Teknolojik İletişim şeklinde boyutlandırdığımız iletişimin her adımını geliştirmeye çalışan kurumların amacı da; sürdürülebilir, anlaşılabilir, bilgi çağını yakalayabilen, ortak akıl yaratan, çeşitliliği yönetebilen, insanı doğru anlayabilen bakış açısını yerleştirebilmek.
Ancak bu adımlara geçmeden, hiç bir zaman vazgeçemeyeceğimiz ve sanki bunu yapmadan diğerlerini sağlıklı/verimli gerçekleştiremeyeceğimize işaret eden bir iletişim boyutu var ki, işte burada, iş tamamen bize düşüyor : İç İletişim.
İç İletişim; yani kişinin kendisi ile olan iletişimi; kendi dünyasına yönelerek, kendi öz benliğinin farkına varabilmesi, dış dünya ile iç dünyası arasında denge kurabilmesi, kişilik özelliklerini, değerlerini, algılarını ve tutumlarını, davranışlarını tanımlayabilmesi ve iletişiminin niteliğine bunları yansıtabilmesi.
Zor mu? Değil ama; anket/test çözmekten çok daha zor .
Beyniniz erkek mi kadın mı?
Siz hangi şairsiniz?
Hangi çiçek sizi temsil ediyor?
Ruhunuz hangi renk?
Nasıl bir aşıksınız?
Çoğaltabilirim… Çünkü bu soruların cevaplarını aradığımız anket/test sayısı bir hayli fazla. Bizlerin bu anketleri çözme eğilimimiz de bu sayıyı destekleyecek yönde. Keşfedemediğimiz yönlerimizi bulma isteğinin ve kendini tanıma isteğinin doğal sonucu bu ilgi.
Peki tanıdınız mı kendinizi bu anketlerle, testlerle? Sonucu gördüğünüzde bir gülümseme mi yansıdı yüzünüze ya da “çok saçma, ne alaka” gibi serzenişte mi bulundunuz?
Tamam tamam ciddiye almadınız. Zaten bu anket sonucuna göre de siz, siz olmadınız ve şifreniz çözülmedi.
Kendini merak etme ve tanıma isteği hepimiz için kaçınılmaz, hayat boyu devam edecek bir süreç ve bir o kadar da zor bir yolculuk. Bu yolculuk esnasında bazen kendi kendimize sağır olabiliyor, kendi iç iletişimimizi başarısızlıkla yürütebiliyoruz.
İç iletişimini sağlıklı yürütememek, kariyer yolculuğumuzda bizi mutsuz edecek kararlar almamıza ve uygulamamıza, kişilerarası iletişimde kendimizi doğru ifade edemememize sebebiyet verebileceği gibi genel bir mutsuzluğa ve memnuniyetsizliğe sebebiyet verebilir. Hatta abartarak söylüyorum, mizah duygumuzun gelişimini bile engelleyebilir.
Kendi tanı, dinle, konuş , anlat ona, o anlatsın, dertleş, neden diye sor, bunu yapınca ne hissettin diye sor, sonra dış dünyanla denge kur. Eksiklikleri gider, itiraf et yanlışlıklarını, yüzleş, takdir et başarını ve dönüştür kendini.
Öneri çok, slogan çok ! Etrafımız bir sürü kişisel gelişim, motivasyon sözleriyle dolmuş ! Ama kabul etmeli ki; kendini keşfettikçe dönüşeceğin gerçeği yüzyıllar öncesinde de dile getirilmiş bir gerçek:
“Senin ilacın sende. Ama sen bunu bilmezsin. Ve senin hastalığın da sende; ama sen bunu görmezsin. Sen, kendin, yüceler yücesi bir kitapsın; harfleri kapalı olanı açan bir kitap. Sana dışardan hiçbir şey gerekli değil çünkü; yüreğinde bütün bir evren var senin. Ama sen kendini bir minik kum taneciği gibi görürsün.”
Şeyh Bedrettin (Radi Fiş, Ben de Halimce Bedreddinem)
İletişime ve dönüşüme kendimizden başlama ümidiyle.
*Görsel: Gabriel Silveria ,Brezilya